O Bildiğimiz Uzak Galakside Bir Başka Yeni Başlangıç

Önemli bir uyarı: Bu yazı içerisinde Ahsoka, Clone Wars, Rebels ve orijinal Star Wars serisi içeriklerine dair spoilerlar bulunmaktadır. Orijinallerini izlemediyseniz zaten ne duruyorsunuz?  Öbürleri için ise dilerseniz izleyip buraya dönebilir veya keyifli keyifli hafif spoilerla dolu yazımı okuyup olan biteni buradan da öğrenebilirsiniz. Keyfinize bakın!

“A long time ago in a Galaxy far far away…” ile yıllar önce başlamış, Disney’in eline geçmesi ardından da birçok yeni hikâye ve karakter eklenmiş olan Star Wars evreninin çok uzun süredir beklenen yeni dizisi sonunda izleyicilerle (ve benim gibi büyük hayranlarla) buluştu: AHSOKA. Bilmeyenler ya da aşina olmayanlar için Ahsoka Tano orijinal Star Wars üçlemesinde, prequellarda veya sequellarda bulunmayan bir karakter, onun için yeni dizilere adım atmamış olanlarınız için bu yabancılık oldukça doğal. Kendisi Star Wars: Clone Wars dizisi ile seyirci ile tanışıyor ve ardından gelen Rebels dizisinde de önemli rollerde boy gösteriyor. Anakin Skywalker’ın padawanı (bkz. Öğrenci) olarak karşımıza çıkan Ahsoka Tano, Clone Wars dizileri boyunca iyi niyeti, sempatik ve dostça tavırları, kurallara karşı onları bükmeye hazır tavrı (ustası Anakin gibi) ve de ışın kılıcı savaşlarında gösterdiği büyük yetenek ile hem Star Wars evreni içerisindeki karakterlerin, hem de seyircinin sevgisini kazanıyor. Fakat Klon Savaşları ( Clone Wars) çerçevesinde Jediların Cumhuriyet için Ayrılıkçılara karşı yürüttüğü mücadelede uzunca bir süre savaşan ve büyük katkılara imza atan Ahsoka, o dönemin güçlü askeri adamlarından olan Moff Tarkin (ki orijinal üçlemeyi izleyenler onu Darth Vader’a ayar vermeyi başaran nadir karakterlerden olan Grand Moff Tarkin olarak hatırlayacaktır) tarafından bir komplo ile Cumhuriyete ihanetle suçlanıyor ve ardından suçu kanıtlanmamış olmasına rağmen Jedi konsülü tarafından Jedi Düzeninden atılıyor. Hikâyede suçsuz olduğu ustası Anakin tarafından tam zamanında kanıtlanmış olsa da Ahsoka Jedi Düzenine geri dönmemeyi seçiyor ve resmi olarak bir Jedi olmayı bırakıyor. (Burada yanlış anlaşılmaması gereken husus Ahsoka’nın ışın kılıcı kullanmayı veya force kullanmayı bırakmıyor oluşu. Sadece Jedi Düzeninin doktrinlerinden, yolundan sapmışlığından, önyargısından uzaklaşmak için bu kararı alıyor. Ne sith ne de jedi olan bu tarz force kullanıcılarına Gri Jedi da deniyor). Bundan sonra daha bireysel bir yol izleyen Ahsoka, Rebels dizisinde “Fulcrum” kod adıyla asi gruplarına öncülük ederken bir başka Star Wars evreni dizisi olan Mandalorian’da da çok sevilen Grogu’ya (bkz. Baby Yoda) yol gösterici görevini üstleniyor. Fragmanlar ve ilk 3 bölüm sonunda anladığım kadarıyla da bu dizide de Rebels’ın sonunda kaybolan Amiral Thrawn’a karşı bir mücadele içinde olacaktır.

Dizinin içeriğine giriş yapmadan önce kült evrenlerin yeni dizileriyle alakalı genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Her yeni başlayan Star Wars dizisi (ve açıkçası herhangi başarılı serinin devamı niteliğinde çekilen diziler) aslında bir nevi Schrödinger’in kedisi gibi. Aşina olmayan okuyucularımız için basitleştirilmiş haliyle Schrödinger’in kedisi konsepti, kuantum dünyasındaki süperpozisyon ilkesini anlatabilmek için Erwin Schrödinger tarafından tasarlanan bir alegori. Alegoriye göre bir kedi radyoaktif olma ihtimali olan bir element ile bir kutunun içinde bulunuyor. Kutunun kapağı kapalı ve kutudan dokulara hitap eden hiçbir uyaran (koku, ses, hareket) çıkmıyor. Schrödinger’e ve kuantum fiziğine göre kedi kutunun içindeyken bir süperpozisyon halinde, yani hem ölü hem yaşıyor. Fakat kutuyu açtığımızda iki sonuçtan birini görüyoruz. Yani kutuyu açmamız sonuca etki ediyor ve kedi ya ölü ya da canlı olarak çıkıyor, ikisi aynı anda değil. Bu durumun Disney versiyonunda ise bu hayali kutunun içerisinde belki muazzam yeni fikirler, hikayeler ve başlangıçlar var. Belki de kötü yazılmış senaryolar, bulunduğu evrenle tutarsız olaylar, basit karakterler, “plot hole”lar  ve daha niceleri var. Ve maalesef kutuyu açmadan sonucunu bilmenin hiçbir yolu yok. Bunun için koca yürekli(!) ve George Lucas’a verdiği ~ 4 milyar doların her kuruşunun suyunu çıkarmak isteyen Disney kutuyu açmış, gelin biz de beraber içine bakalım.

Diziye öncelikle daha genel bir perspektiften baktığımızda dizinin kendisinden önce gelen Star Wars evreni eklentilerine (Mandalorian ya da Kenobi gibi) birçok açıdan benzediğini görebiliyoruz. Bölümler yarım saat civarında ve oldukça kısa. Açıkçası hayatı boyunca Türkiye’de iki buçuk saatlik dizilere maruz kalmış bir birey olarak bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi fakat 30 dakika, haftada bir çıkan bir dizi için gerçekten yeterli değil. Başlamasıyla bitmesinin bir olmasının yanı sıra, maalesef öbür Star Wars dizilerinde de görebildiğimiz “filler-episode” örüntüsü devam ediyor. Disney yaklaşık 10 bölüm olarak tasarladığı Star Wars dizisi sezonlarının ilk birkaç bölümünü boş ve zaman geçirmeye yönelik içerikle dolduruyor. Dizi içerisinde gerçek bir mücadele yaşanmıyor ya da basit bir mücadele, konuşma ya da sorun, tüm bölüme yayılacak şekilde uzatılıyor. Bu da izlemesi keyif vermeyen ve sıkıcı bölümlerle sonuçlanıyor. Sadece son bir veya iki bölümde seyirciyi büyüleyecek kesitler sunan (Kenobi dizisindeki son bölümdeki Obi -Wan - Vader düellosu gibi) Disney bölümlerin büyük çoğunluğunda sadece izlenme, ürün satışı ve özetle bol bol para peşinde olduğunu açıkça hissettiriyor. Ahsoka da maalesef aynı şekilde. Şu ana kadar daha sadece 3 bölüm yayınlanmış olsa da o 3 bölümün sunduğu 90 dakikalık içerik çok dürüstçe bir şekilde 30 dakika gibi bir sürede de seyirciye iletilebilirdi. Düşük kaliteli içerik sunumu dizi hakkındaki ilk hayal kırıklıklarımdan biri oldu maalesef.

Beni asıl üzen gerçeklik ise Star Wars evreninde alıştığımız ve değer verdiğimiz bazı genel konseptlerin umursanmıyor, önemsenmiyor ve değiştiriliyor oluşu. Bunun en basit örneklerinden bir tanesi birinci bölümün sonunda gerçekleşen ışın kılıcı düellosunda Sabine Wren’in karnına ışın kılıcı saplanması. Orijinal üçlemeden hatırlayacağımız üzere bir karakterin ışın kılıcıyla teması oldukça ciddi sonuçlara sebep veriyor. Luke ve Anakin ellerini, Count Dooku kafasını ve ellerini kaybediyor. Doğrudan vücuduna ışın kılıcı darbesi alan Obi-Wan ise hayatını kaybediyor (o bunu Luke’u korumak için bir fedakârlık olarak gerçekleştiriyor, bu yüzden o ölüm ekstra anlam kazanıyor). Peki Sabine Wren’e ne oluyor karnından ışın kılıçlandıktan sonra? Hastanede uyanıyor ve nasıl iyileştiği, nasıl yara aldığı, nasıl ölmediği vb. konulardan hiçbirine değinilmiyor bile! Her ne kadar fantastik bir evren olsa da Star Wars evreni ölümün var olduğu ve karakterlerin eylemlerine anlam ve ağırlık kattığı bir evren. Önemli olan hiçbir karakter şans eseri ya da rastgele ölmüyor, hepsi bir amaca hizmet ediyor. Vader ve Obi-Wan Luke’u kurtarırken, Dooku (kendi iradesi dışında) Anakin’in karanlık tarafa geçişine yardımcı olmak için, Qui Gon Obi-Wan’ı kurtarmak için ölüyor ve bu tarz anlamlı ölümler (ya da Palpatine’in durumunda ölümden dönmeler) karakterler için dönüm noktaları oluyor. Fakat yeni dizilerde ya da filmlerde ölümü “Last Skywalker’da” olduğu gibi karşıdakini öperek, ya da hiç açıklamadan atlamak Star Wars evreninin değerleri ve kurgusuyla çok büyük bir tezat oluşturuyor ve bu seriyi benim gözümde anlamsızlaştırmaya ve Star Wars değilmiş izlenimi yaratmaya başlıyor.

Bir başka göze batan olay da ikinci bölümde gerçekleşiyor. Parçalanmış bir droidin hafıza bankasına hackleyerek girmeye çalışan Sabine, gittikçe ısınan teçhizat yüzünden bu görevi zamana karşı gerçekleştirmek zorunda kalıyor. Droidin hafızasından bir lokasyon verisi bulmaya çalışırken droid aşırı ısınıyor ve veriyi temin edemeden önce acil kapatılması gerekiyor. Bu süreç içerisinde biz seyirci olarak zaten Sabine’in o bilgiye bir şekilde erişebileceğini biliyoruz çünkü Star Wars evreni gittikçe tesadüflerin karakterlere yardım ettiği, olayların kolayca çözüldüğü bir çocuk evrenine doğru gidiyor. Fakat beni bir seyirci olarak daha da hayal kırıklığına uğratan ve “e yok artık ya” dedirttiren şey Sabine’in bu başarısızlığın üstünden birkaç saniye geçmeden hiçbir ekstra gözlem veya düşünce belirtisi göstermeksizin bir anda o tarz droidlerin X gezegeninde üretildiği (gezegen ismi önemli değil) ve oradan olabileceği gibi oldukça rastgele ve şanslı bir bilgiyi ortaya atması oluyor. Tabii ki bu bilgi doğru çıkıyor ve karakterlerimizi doğru yola doğru itekliyor. Fakat böyle bir bilginin ve hikâye akışının böylesine bir tesadüfe ve şansa bağlanmış olması kurgu açısından Ahsoka dizisinin şimdiden ne kadar başarısız, tahmin edilebilir ve basit olduğunu gösteriyor.

Aslında bu tarz şansa bağlı olayların yaşandığı çok fazla sahne var fakat onlarla ilgili daha derine girip bol bol örnek ve spoiler vermek istemiyorum. İzlediğiniz zaman siz de tanık olacak ve anlayacaksınız zaten bu eleştiri kaynaklarımı. Fakat söylemeden geçemeyeceğim son bir an ve özellik var ki senaryodan, hikayeden, karakterlerden ve olan herhangi bir şeyden bağımsız. Çok basit, hatta aşırı basit bir konsept: hologram projeksiyon. Star Wars evreninin her dizisinden ve filminden alışkın olduğumuz başka varlıklarla tam vücut “facetime” yapılmasını sağlayan hologram projeksiyon onca film boyunca belirli bir renk ve stil formatını izliyordu: genelde mavi tonları kullanılır, hafif hafif kesinti olur ve aşağıdan yukarıya olacak şekilde yansıtılırdı. Fakat Ahsoka’nın daha ilk bölümünde bir sahnede görebileceğimiz hologram projeksiyon tamamıyla yeşil tonlarından oluşmakta ve yukarıdan gelmekte. “Aman Kaan buna mı takıldın sen de!” diye düşünüyor olabilirsiniz. Fakat izlediğinizde beni anlayacağınızı garanti ediyorum; çünkü yıllardır alışkın olduğumuz bir görsel unsur sadece renk olarak bile değiştiğinde, hele bir de çok bilinen bir başka serinin kullandığı Hologram Projeksiyon renk tonlarını kullandığında (adı lazım değil baş harfi Star Trek), o seriyi o seri yapan temel unsurların sarsıldığını ve aynı dokuyu hissettirmediğini gerçekten çok açık ve temel bir şekilde hissedebiliyorsunuz. Bu kadar temel ve alışılmış bir unsuru değiştirmek yerine kurguya daha yeni fakat Star Wars dokusuna uygun unsurlar eklemek çok daha ılımlı ve destek görecek bir alternatif olurdu.

Bu kadar eleştirdim, farklı unsurlar üstünden laf söyledim fakat bu dizinin hiç mi iyi bir yanı yok? Tabii ki var. Ahsoka karakterinin gelişimini ve yaşadıklarından sonra dönüştüğü daha stoik kişiliği gözlemleyebilmek gerçekten çok keyifli. Animasyon üzerinden tanıdığımız lokasyonların ve karakterlerin live-action hallerini görmek ve “Rebels” kurgusundan öğeleri görebilmek (kahramanların resimlerinin olduğu duvar) hikayeyi daha gerçek ve daha alışkın olduğumuz evrenin bir parçası olarak hissetmemize büyük ölçüde yardımcı oluyor.  Bunlara ek olarak Rebels dizisinin en kahraman ve komik karakterlerinden olan robot Chopper’ın aynı enerji ve dinamizmle bu seride olduğunu görmek gerçekten çok mutlu edici ve gülümsetici. Nasıl R2-D2 kendi başına bazı sahneleri taşıyabiliyorduysa eski filmlerde, Chopper da aynı potansiyele sahip. Umarım daha da çok görürüz kendisini.

10 bölümlük sezon üzerinden planlanan bir diziyi sadece 3 bölüm üzerinden değerlendirmenin doğru olmadığının farkındayım. Fakat şu ana kadar izlediğim kadarıyla Ahsoka dizisinde oluşturulan kurgu ve yaşanan olaylar Star Wars evreninin alıştığımız dokusuna, kurallarına ve değerlerine uymayan ve onlarla çatışan bir yapıya sahip. Bu tarz çatışmalar da seyircilerin diziyi, karakterleri ve olay örgülerini benimsemelerini ve sevmelerini zorlaştırıyor. Disney bu durumu kendi lehine çevirmek için ileriki bölümlerde şaşaalı ışın kılıcı düelloları, göz kamaştırıcı yeni dünyalar, özlediğimiz eski karakterler ve daha nicelerini önümüze serecektir, ki ben bunların hepsi için gerçekten çok heyecanlıyım. Fakat gerçek bir Star Wars hayranı olarak tek umudum bunları yaparken Star Wars’un ilkelerine, geçmişine ve fantastik realitesine saygı duymaları ve onunla uyumlu, hatta onun üstüne kurup daha ileri taşıyabilecek hikayeler yaratmaları. Bekleyelim bakalım ileriki haftaların çarşamba günlerini. Bakalım kedi kutunun içinde hayatta kalmayı başarabilmiş mi…

Dipnot: Bu makale yayınlandığında Ahsoka’nın 5. bölümü çıkmış olacaktır fakat makale ilk 3 bölüm kapsayacak şekilde daha önce yazıldığından dolayı, dizinin en yeni olaylarını içermez. Sevgili okuyucularımız bu konu hakkında okumayı sever ve beğenirlerse ileriki bölümlerle alakalı da makalenin devamı gelecektir.

Kaan Sayın

25 dk.