İKİLEMLER BENİM ANLADIĞIM İKLİMLER İKLİM
Yazıma bir başlık bulmakta çok zorlandım. Çok basit bir şekilde bu ayın konusu olan “ikilemler” yapayım dedim ama beğenmedim, bu kadar basit olması hoşuma gitmedi. Yazımı en baştan okuyunca da fark ettim ki ne kadar fazla “benim anladığım” ifadesi ile başlayan cümleler kurmuşum diye düşündüm, bari o olsun dedim fakat anlayacağınız o da içime sinmedi, hem ne kadar bir şey anlamış olabilirim diye düşündüm. Yazımın içeriğine uydurabileceğim bir kelime oyunu ile bu ayın teması olan kelimenin harfleri ile oynayarak “iklimler” olsun diye düşündüm fakat göreceğiniz o ki onu da beğenmedim ve üzerini çizdim. İlerleyen satılarda da yazı daha iyi anlaşılacağı üzere iklimler yerine “iklim” daha güzel olacak diye düşündüm fakat o zaman da kelime oyunu olmuyor ve anlamsız kalıyor diye ondan da vazgeçtim. Kısacası ikilemlerden ve arada kalmaktan bahsetmek için oturduğum bilgisayar başında başlığım için yaşadığım arada kalmışlık yüzünden ekrana bakakaldım.
Benim için “ikilem” arada kalmanın bir başka halidir. Yazımın başında yaşadığım bu küçük ikilem aslında hayatın en mikro örneğe indirilmiş hali olarak görülebilir. Benim yaşadıklarımdan anladığım kadarıyla hayat karar almaktan ibaret. Ve bu karar almak her zaman bizi bir ikilemde veya bir başka deyişle arada bırakıyor. Basit bir akıl yürütme ile hayatın sürekli karşımıza çıkan ikilemler olduğu çıkarımını yapmak da mantıksız olmaz. Kararlarımızda her zaman arada kalma durumunda olmuyoruz tabi ki de. Her kararda da zorlanmıyoruz fakat hayatımızı şekillendirenler de her zaman bu zor seçimler oluyor. Ya da aldığımız kararın zor olması bize hayatımızı değiştireceğini düşündürtüyor da olabilir. Bu kararı verebilmek en ağır taşı kaldırmaktan da, en zor matematik problemini çözmekten de zor olacağı için bunu başardıktan sonra “bir şeylerin değişmesini beklemek” çok doğal bir durum olsa gerek.
Fakat benim anladığım ve gördüğüm o ki her ne karar verirsek verelim değişmesini beklediğimiz o “şeyler” bir türlü değişmiyor. En azından kendi adıma konuşayım boşuna sizi dahil etmeyeyim, hem nasıl hayatımızı aldığımız kararlarla ve arada kaldığımız ikilemlerden çıkardığımız sonuçlarla şekillendirsek de hiçbiri yeterli olmayacak gibi geliyor. Aldığımız kararlar bizi hayatta aradığımız o “anlam arayışına” yakınlaştırdığı zannedilse de aslında bizi “hayat sadece bundan ibaret olmamalı” fikrine daha çok ittiğini düşünmeye başladım. Kendimize nasıl bir yol çizersek çizelim eninde sonunda aldığımız cevapların bizi tamamen tatmin etmeyeceği ve “Bu muydu? Daha fazlası olması gerekmez miydi?” diye soracağımız bir noktaya doğru ilerliyormuş gibi bir his var içimde yavaş yavaş kendi hayatımı kurmaya çalışırken.
Peki bu duyulduğu kadar korkulası bir durum mudur? Kesinlikle hayır deyip kimseyi kandırmayayım. Duyulduğu kadar rahatsız edici olmasa da insanın içini her zaman rahatsız edecek bir duygudur. Nasıl bir hayatta mutluluğu en çok elde edeceğimizi veya hayattan maksimum tatmini alacağımızı fark edememek insana hep sıkışmışlık hissini yaşatacak. Elbette mutluluğa ulaşmak bu hayatın kesin ve nihai amacı olduğunu düşünmüyorum, burada “mutluluk” kelimesini kullanışım hayatı güzel yaşamanın en güzel ve genel tanımı olduğunu düşünüyorum. Yoksa bu konu da başka bir yazının konusu olur, neyse. Durup düşünüldüğünde sanki kendi aklında bile hareket edemeyip tabiri caizse kara saplanıp kalmak gibi bir hissi insanın zihnine bırakıyor bu düşünce. Sanki tek bir iklimi yaşıyormuş da onun da en sert yaşandığı bir günde hiçbir şey yapamaz hale gelmek gibi bir his. Evinin içinin bile karla kaplı olması gibi. Fakat hayattan keyif almanın ilk adımı da burada olmalı. Eğer kara saplanıp kalmaksa hayat, kar topu oynamak veya kardan adam yapmak da bir ihtimal, evde oturup karın yağmasından söylenmek de.
Hayattan keyif almayı ve bu tatminin maksimuma çıkarabilmeyi en basit şekilde tanımlamak istediğimde bunun iki yolu olduğunu söylüyorum. Bunlardan biri bir şeyler üretip bu dünyaya bir iz bırakmak ve ikincisi de aşık olmak ve tabi ki karşılık alabilmek. Bu iki ihtimalden en az birini yakalayabilmek hayatta mutlu olmanın temeli olarak görüyorum. Aşık olmak illa sevgili bağlamında bakılmamalı, ilk akla geldiği şekilde bir insana, hayat arkadaşına aşık olmak da bir aşk, yaşadığımız dostluklar da, hayvanlarla kurduğumuz bağ da veya dini bağlar da bir biçimde bu aşkın örnekleridir. Tabi ikisini de bulduğumuzda bambaşka bir şey konuşmaya başlarız. Bizim de bu dergiyi çıkarmamızın en temel sebebi de en azından bu iki ihtimalin ilk ayağını tamamlayabilmekti. Yani bir başka deyişle bu karlı günlerde hep beraber bir kardan adamı yapmaya başladık. Yazımın resminde karların arasındaki çöp adam da aslında hepimizi, herkesi temsil ediyor aslında. Hepimiz her hâlükârda bir şekilde kara saplanmış bir şekilde hayata devam ediyoruz. Herkes karlardan sıkışmak yerine hareket etmeyi tercih ediyor ve çıkış noktamız farklı olabilir. Kaldığımız aralar ve ikilemlerde verdiğimiz kararlar hayatımızı belirliyor ve bir kere yaşayacağımız bu hayatta bunun ağırlığı çok. Verdiğimiz kararlar her ne kadar “Hayat bu muydu?” duygusuna bizi yaklaştırsa da benim çıkış noktalarımda en azından dünyada bıraktığım izler ve yanımdakiler, bu ikilemlerin bana kattıkları olacak, biliyorum.
10 dk.