Başlangıç

İnsanlar, olayları anlamlandıramamanın huzursuzluğuna katlanamazlar. Her türlü nesneye ve düşünceye isim takılması gibi, süreçlerin ve dönüşümlerin de işaret taşlarına ihtiyaçları var. Yarattığımız en temel iki taş: başlangıçlar ve sonlar. Yıllar, yaşlar, haftalar, bu temel işaretleri hissettirebilen en net örneklerden. Fakat insan beyninin dışında kalan, doğada var olan hiçbir şey kendini başlangıç ve sonlarla sınırlamaz. Olanlar ve bitenler yoktur. Sadece olurlar. Dönüşerek, birbirlerine karışarak ve bazen de ayrışarak ama tekrardan karışmanın bir yolunu bularak devamlılık sağlanır. Buna doğumlar ve ölümler de dahil.

Ama beyin anlam ve netlik arar. Doğal veya beşeri olması fark etmeksizin, gözlemlenebilen her şeyin limiti olmamasına, enerjileşmeye ve dönüşmeye devam etmesine rağmen, anlam ve netlik adına sandalyenin bir boyutu, başlangıcı ve bir sonu vardır.

Zamanın bizden bağımsız varlığına rağmen, anlam ve netlik adına anların öncesi ve sonrası, kümeleştirilmiş etiketleri vardır. Anlar kategorilere ihtiyaç duyar. An, anılaştığında iki işaret taşının arasında yarattığımız bir döneme aittir. 2022’ye, geçen haftaya ve düne ihtiyaç duyarız. Anları evsiz bırakmak, onları yanyana, akışta ve başıboş bir şekilde düşünmek insan için neredeyse imkansız. İsimler, etiketler ve işaretler, beynin kurulu hayatın içinde fonksiyon edebilmesi için kabul edilmeli ve gerçeklikleri sorgulanmamalıdır. Sandalye sandalyedir. Fakat bu işaretlerin işlevlerinin ötesinde insanlar üzerinde yarattığı duygusal etki tahmin ettiğimizden biraz daha güçlü. İşaretlere anlamlar yükledik ve bu anlamlara ihtiyaç duymaya başladık. Hikayelerin ortaya çıkışı gibi. Başlangıçları merhabalara ve sonları elvedalara dönüştürmek gibi.

Başlangıçlara ve sonlara yüklenen anlam, insanın sürekli olarak kendine yeni bir kimlik arayışının bir sonucu gibi düşünülebilir. Kendimizi başı ve sonu belirsiz süreçlerde düşünmekten rahatsızlık duyarız. Bir başlama noktası, son algısı ve o sonun sağladığı bir başlangıç tekrarı olmalı. Yenilik ve yenilenme tam anlamıyla ancak eski benliğimizle ilişkiyi sonlandırdığımızda temiz hissettirebilir. Çünkü insan, kendine başkalaşma ve farklı versiyonlar yaratma ihtiyacı duyar.

“Merhabaların” ve “Elvedaların” psikolojide en çok araştırılan örneklerinden biri, “temporal landmark effect” olarak biliniyor. Türkçesi zaman işaretleri etkisi olarak düşünülebilir. Doğum günleri, özellikle 29’dan 30’a, 49’dan 50’ye geçiş gibi “tamamlanmış” yaşlar, ayın 1’i ve Pazartesi gibi olgular, yeni dönemler açıyormuş ve kişiye yeni opsiyonlar sunulmuş gibi hissettiriyor. Kendimizi terk etmeyi, yeni bir benliğe kavuşmayı ve geçmiş halimizi başkasıymışçasına algılamayı seviyoruz. Ancak ve ancak, hoşlanmadığımız her şeyi başka bir versiyonumuza devrederek rahatlayabiliyoruz. Bu özel günler ve dönemler, herhangi başka bir dönemle karşılaştırıldığında yeni kimlik için şaşırtıcı derecede motive ve ikna etkisine sahip. Hayatla ilgili büyük kararların çoğu bu dönemlerde çoklaşıyor zaten. Bütün yaşlara kıyasla 29 ve 49 gibi “9-bitişli” yaşlarda daha çok maraton koşan olduğu gibi, daha çok intihar girişiminde bulunuluyor, Furkanlar karılarını daha çok aldatıyor.

İnsanlar “tamamlanmış” yaşlara yaklaşırken iki stratejiden biriyle ilerliyor gibi. Ya 50’ye seçilmiş versiyonlarla başlamak, ya da istenmeyen her şeyin 49’a atılıp, orada sonlanarak, 50’de “temiz” bir başlangıç yapmak.

Bu konuyla ilgili varılabilecek bir sürü nokta, yazabilecek bir sürü son düşündüm. Temporal landmarklar’ın farkında olup, onların yarattığı bu illüzyona yenik düşmemek gibi. Başlangıç ve sonların sadece bir algıdan ibaret olması, arkada başkalaşmış bir versiyon bırakmamızın mümkün olmaması gibi.

Fakat bu etki önüne geçilmesi, tedbir alınması gereken bir etki mi? Anlam arayışı illüzyonları sevmese de illüzyona illüzyon diye savaş açılmalı mi? Başlangıçların ve sonların yarattığı illüzyonlar, insan beyninin düşüncelere olan doyumsuz açlığından beri, fikirleri, olayları ve hisleri hikayeleştirip, aktarmaya ihtiyaç duymamızdan beri, kendimize ve yaşadıklarımıza anlam iliştirmeye çalıştığımızdan beri var oldular. Beynin diğer işlevlerinden farklı, en güçlü duygusal kısayollar. İnsanın belki de kendi içinde yarattıklarının en faydalısı. Ve düşünüyorum da bazen gerçekten de başkalaşarak tekrardan nefes alabiliyoruz. Arınarak, bırakarak ve tekrardan başlayarak.

Selin Işık

5 dk.