Sevdiğim 4 Yönetmene Başlama Rehberi
Bazı filmleri izlerken o filmin hangi yönetmene ait olduğunu onların filmlerde yer verdiği kendilerine özgü detaylarla anlaşılabilir. Öte yandan kimi yönetmenlerin filmografisine bakınca da farklı farklı türlerden filmler görülebilir. Örneğin Stanley Kubrick; bir filmi uzay gemisinde geçerken diğer filminde bir otelde veya bir diğer filmi de illuminati partilerinde geçiyor. Tabi ki Kubrick’in filmlerinde de kendisine özgü teknikler görebilmek mümkün. Belki de ben aşağıda yaptığım listeye Kubrick’i almak istemiyor olduğum için kendimce bahane üretiyorum. Neyse Kubrick iyi olsun, huzur içinde uyusun. Aşağıda yaptığım listede sevdiğim 4 yönetmenin filmlerini kendimce izlemeye hangi filmden başlanmalı tavsiyesi verme amacındayım. Dediğim gibi bu liste tavsiye niteliğindedir, bir reçete değildir. İlla da bu adamın bu filminden başlayın gibi iddialı bir cümle kesinlikle kullanmıyorum.
#1 Quentin Tarantino En sevdiğim yönetmen diyebileceğim biri. Filmlerinde kullandığı kurgu teknikleri, müzikler, karakterler ve diyaloglar, şiddet sahneleri ve filmlerinin konuları ile kendine has bir yönetmen. En iyi filmi hangisi diye düşünmem gerekirse hiçbir şekilde bir liste, bir sıralama yapamayabilirim. Kill Bill 1 ve 2, Reservoir Dogs, Django: Unchained, Inglourious Basterds… Bütün filmleri insanı sinema dünyasının büyüsüne yakalatan ve film izlemeyi inanılmaz bir zevke dönüştüren kendine özgü bir tarzı var Tarantino’nun. Bana kalırsa da Tarantino İzlemeye Pulp Fiction ile başlamanın uygun olduğunu düşünüyorum. 1994 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi ve aynı dönem Oscar törenlerinde de adaylıklarının yanı sıra en iyi özgün senaryo ödülünü kazanan bu film birden fazla hikayeyi aynı anda anlatan ve onların kesişmelerini gördüğümüz bir film. İlk hikayede bir restoranda soygun planlayan bir çift, ikinci hikayede patronlarının kendisini dolandırmaya çalışanlar için tuttuğu iki tane tetikçiyi, üçüncü hikayede şike yapması istenen bir boksörü, dördüncü ve son hikayede de ikinci hikayedeki tetikçilerden birinin patronunun karısı ile geçirdiği bir geceyi konu ediniyor. Bu dört hikaye de iç içe geçmiş durumda. Tarantino’yu her yönü ile gördüğümüz, diyalogları, aksiyonu, şiddet sahnelerini bir arada gördüğümüz ve onu tanımak için ve filmlerini izlemeye başlamanın en güzel yolu olabilir Pulp Fiction.
#2 Nuri Bilge Ceylan Türk sinemasının en önemli ve en başarılı yönetmenlerinden biridir. Ben onu izlemeye 2014 yılında kendisi Kış Uykusu’nun Altın Palmiye’yi kazandıktan sonra vizyona girdiğinde Kadıköy’de Rexx Sineması’nda izlemeye başlamıştım. Ortaokulu o gün bitirmiştik, Cem, Osman ve de yanılmıyorsam Bora ile birlikte 3 saati biraz daha aşkın bir süreli farklı bir film yolculuğuna çıktık. Bana kalırsa bu filmini en iyi ya da en iyi ikinci filmi olarak kendimce bir liste yapabilirim fakat bu yazıda yaptığım listede Nuri Bilge Ceylan’ı izlemeye başlama listesi yaptığım için yine en sevdiğim filmi ile değil de kendisini en iyi tanıyabilecek filmini tavsiye etmek istiyorum: İklimler. Başrolünde kendisinin olduğu ve ona da şimdiki eşi Ebru Ceylan’ın eşlik ettiği film aralarında sorun olan bir çifti ve onların ilişkilerini anlatıyor. İkili ilişkileri, insanın anlam arayışını ve yalnızlığını, ve bunları da güzel bir sinematografi ile mevsimlerle birleştiren güzel bir film. Diyaloglar, kamera açıları, ve film içindeki fotoğraf gibi sahnelerle Nuri Bilge Ceylan sinemasını tanımanın 98 dakikalık bir yolculuk.
#3 Martin McDonagh Tiyatro yönetmenliğinden gelen ve filmleri de bir tiyatro havasında olan bir yönetmen. Genellikle diyaloglar üzerine giden ve karakter ile mekan odaklı filmleri yapan Martin McDonagh’ı Spaghetti Western podcastimizde çok fazla konuştuk. Çok büyük ihtimalle de yeni bir film çektiğinde bir daha bir daha konuşuyor olacağız. McDonagh’ın film listesine baktığımızda ben bu sefer onu tanımaya başlamak için onun bana göre en güzel filmini tavsiye ediyorum: The Banshees of Inisherin. Çok yakın iki dost olan Padraic ve Colm, bir sabah Colm’un artık Padraic ile hiçbir sebep yokken arkadaş olmak istememesini ve bunu açık açık lafını esirgemeden ona söylemesini konu alıyor. Colm o kadar ciddi ki bu konuda, eğer Padraic onunla konuşmaya devam ederse tek tek kendisinin parmaklarını kesmek ile tehdit ediyor onu. Oscar’a da aday olan bu film her ne kadar törenden eli boş dönse de bu film Martin McDonagh sinemasını tanımak için çok iyi bir yol. McDonagh sinemasının ana elementlerinden olan gri karakterlerin, arafta kalmışlığı ve diyalogları ile şahane güzellikte bir film. Onun en iyi filmini izleyip diğer filmlerine bu beklenti ile girmek onun filmografisini keşfetmeyi daha keyifli bir hale getirebilir.
#4 Damien Chazelle Aslında yazımın ilk başlarında yazmış olduğum Stanley Kubrick örneğine benzer bir yönetmen olarak görebiliriz Damien Chazelle’i. Galiba sırf bu listeye eklememek için bir bahane ile Stanley hocayı örnek verdim fakat daha sonra Damien Chazelle örneğini vermeden edemedim. Damien Chazelle’in filmografisine bakınca da birbirinden farklı konseptte ve konuda filmleri görüyoruz. First Man filminde aya giden ilk astronot, Neil Armstrong’u, Whiplash filminde konservatuar öğrencisi bir genç ile onun sert ve baskın öğretmeninin ilişkisini, Babylon filminde sessiz sinema döneminde sinemada ses kullanımına geçişi ve La La Land filminde Los Angeles’ta yolları kesişen bir aktris ve caz sanatçısını anlatıyor. Birbirinden farklı ve birbirinden güzel bu filmlere başlamanın ve gerisini merak etmenin en iyi yolu bence Damien Chazelle’in en iyi filmi olan La La Land’den geçiyor. Bir müzikal havasında olan bu film Mia ve Sebastian’ın ilişkisini ve ikisinin de hayatta kendine bir yol bulma hikayelerini çok güzel bir şekilde işliyor. Damien Chazelle’i izlemeye bu filmle başlamak onun diğer filmlerine olan heyecanı arttıracaktır.
15 dk.