Hiç Olamayacaklara Bir Kadeh
Kendinizi tanıtmanızı istesem nasıl tanitirsiniz? Veya sizce başkaları sizin hakkında konuşurken sizi nasıl anlatıyor? İnsanlar büyüdükçe kalıplara giriyorlar, çocukken sahip olduğumuz kocaman hayal gücü hayatın gerçekleriyle yüzleşiyor. Hayalin gücü hayatta kalmak için harcanıyor. Astronot olup uzayı keşfetmek isteyen Ahmet, bankacı Ahmet oluyor. Arkadaşları da Ahmeti tanıtırken, bankacı Ahmet diyerek milyonlarca insani tarif ediyor.
Bu ayki konumuz biraz zor, insanlığın başından beri hissettiğimiz ve hala anlaşılamayan bir duyguyu ben nasıl anlatabilirim bilmiyorum. O yüzden farklı bir bakış açısıyla bakmak istiyorum:
Kendimizi adadığımız, heyecanla kovaladığımız, uğruna ağladığımız ,her şeyden çok istediğimiz amaçlara âşığız diyorum.
Belki zamanında bu bir erkek/kadın olmuştur, belki ileride başka bir erkek/kadın olur. Bazen bir okul olur, ileride de ise bir iş ve para olur. Ondan sonra sağlıklı çocuklar olur, ondan sonra da sağlıklı torunlar. Yani aslında sürekli değişen isteklerimiz, olması için çaba harcadığımız tutkularimiz.
Hayatımıza anlam katan, bizi mutlu eden , bizi heyecanlandıran, 2 trilyon galakside ne kadar da anlamsız olduğumuzu unutturan amaçlarımız.
Sevgili Ahmetlere geri dönersek, onlar için üzülmeyin, çünkü herkes hayatta aşık olacak bir şey buluyor. Herkesin işini sevmesi ve kendini işine adamasina gerek yok. Bu zaten çok sıkıcı bir dünya olurdu. Mesela Ahmet sevgili kızı Ayşeyi dünyadan çok seviyor, onun sağlıklı büyümesi milyon dolarlardan daha değerli. Bir diğer Ahmet ise sonunda istediği arabayı elde edebileceği için çok heyecanlı.
Peki Ahmetleri Mehmetleri bırakalım, kendimizi düşünelim. Tek şansımız var. Bizi ne diye tanıtacaklar? Ne özelliğimiz hatırlanıcak? Potansiyelimiz ne? Ahmet astronot olabilir miydi?
Hayatımızın her anında bir karar veriyoruz. Her verdiğimiz kararda da milyonlarca kararı vermemiş oluyoruz. Her kararı doğru versek ne oluruz? Veya doğru karar diye bir şey var mi?
Kafanızı böyle bulandirtiktan sonra umarım ki hepimizin istekleri, tutkuları ve aşkları gerçek olur. Peki ya hiç aşık olamadıklarımıza ne olur?
Hayatta her şeyi görebilmeye, yasayabilmeye , bilmeye ve tecrübe edebilmeye zaman yok. Hatta her şey dediğimiz hayal gücümüz bile aslında sadece kalıplarla mevcut. Bir hayatımız var o da maksimum bir yüz yılı görebiliyor. Zamanın kendisine göre çok anlamsız ve önemsiz. insanlık için çok küçük ama bizim için çok büyük bir hayat. Sonsuz farklı olabilecek hayatlarımız arasında sadece 1 tanesi.
Yazımın burasına kadar dayanabildiyseniz size bu yazımdaki düşüncelerimi tetikleyen `Everything Everywhere All At Once` filmini izlemenizi öneririm. Hayatı anlamlı veya anlamsız görmemizdeki o çok ince çizgiye çok güzel parmak basan bir film.
Spoiler uyarımı da verdikten sonra bir kadeh kaldırmak istiyorum. Filmdeki gibi diğer Yunusları görmeyi çok isterdim. Eminim ki bankacı Yunustan çok daha önemli işler yapan Yunuslar da vardır. Tam tersi olarak ailemi ve arkadaşlarımı çok kıskanıcak Yunuslar da vardır. Hayate gelebilmiş olmamızın bile inanılmaz bir şans olduğu bir evrende, hep daha iyi olmalıyım sarmalına çok takılmadan, yaşamımızın ve sahip olduğumuz şeylerin değerini bilelim.
Yazımı bitirmeden bir kadeh kaldırmak istiyorum, astronot Ahmete, şair Yeldaya, doktor Yunusa ve daha nicelerine. Ama üzülerek değil, hafif efkar ve keyif ile. Hiç yaşanamamış aşklara, hayal gücümüzün uzanamadığı amaçlara.
Belki de başka bir evrende.
8 dk.