Bosna'daki Çocuk
Yıl 1992, yer Bosna-Hersek. Yaşını göstermeyen yedi yaşında bir çocuk. Boyu yaşıtlarına göre hatırı sayılır derecede uzun, yüzünde kaygılı ama pervasız bir ifade var. İleride ailesinden devraldığı güçlü genetiğini, metanetli ve cesur etnisitesiyle birleştireceğiyse daha o zamanlardan belli. Henüz güneş doğmamış, ev halkı yarı uykulu yarı uyanık bir halde haber bekliyor: Vahşetin bitmesini diliyor. Büyük bir huzursuzluk ve tedirginlik tüm Mostar şehrinde olduğu gibi onların hanesine de hakim. Şehir kabuğuna çekilmiş durumda. O ise aceleyle evden çıkmak için kapıya koşuyor. Kaybedecek vakti yok. Bugün önceki günlere göre daha geç kaldığının farkında. Saat altıyı çoktan geçmiş ve kaybettiği zamanı telafi etmesi gerekli. Zira, bir an önce ulaşmak için can attığı hayalleri var. Önceki gün babasından yine aynı hikayeleri anlatmasını istemiş ve motivasyonunu tazelemiş. Drazen Petrovic’in dönerek attığı cemşatı, Toni Kukoc’un ofansif çeşitliliği ve Dino Radja’nın dans ederek süzüldüğü çembere bıraktığı nazik toplar evden çıktığından beri aklının bir köşesinde tekrar tekrar oynuyorlar. Büyük bir heyecanla, içinde bulunduğu tüm sıkıntıları unutarak koşmaya başlıyor. Evinden fazla uzak olmayan basketbol sahasına da yaklaşık iki üç dakika içerisinde varıyor zaten. İşte bu çocuğun hayalleri için olan mücadelesi bu şekilde başlıyor: Talihsiz bir zamanda, korkunç koşullar altında hayallerini gerçekleştirebilmek adına ölümü göze alıyor. Onun için “ball is life” mottosu sadece bir tutkuyu değil aynı zamanda bir gerçekliği temsil ediyor. Sabahları tek başına, ilerleyen saatlerde de arkadaşlarıyla basketbol oynayabilmek için her gün gerçek anlamda ölümle burun buruna geliyor. Gün doğumuyla başlayan idmanları, şehre atılan bombaların habercisi, o şeytani sirenleri duyana kadar devam ediyor. Pek çok komşusunu ve akrabasını bu savaşta kaybediyor. Ölüm kavramıyla çok erken yaşlarda tanışıyor, bu da elinde olan kısıtlı zamanı fark etmesine sebep oluyor. Zamana karşı da ölüme karşı da gelemeyeceğinin farkında. Yapabileceği tek şey kısıtlı zamanı, kendi için anlamlı bir edinime dönüştürmek: İşte Mirza Teletovic için bu anlam basketbolda hayat buluyor. 1995 yılında biten Bosna savaşı, on sekiz ay boyunca kuşatma altında kalmış Mostar şehrini fazlasıyla etkiliyor. Savaşın bitimiyle yavaş yavaş insani standartlara dönmeye başlayan yaşam, Teletovic içinde daha fazla kişiyle basketbol oynaması anlamına geliyor. Ortaokul ve lise zamanları klüp ve okul takımlarında gösterdiği performanslarla adının ülke çapında duyulmasını sağlıyor. On sekiz yaşında profesyonel kariyerine Sloboda Tuzla’da başlıyor. Kendisi hala Bosna Hersek’te oynarken yaşıtlarının çoktan NBA’e girdiğinin farkında olsa bile NBA hayallerine sıkı sıkı tutunmaya devam ediyor ve en büyük hayali için girdiği savaşta en ön safta yürümeye devam ediyor. Ülkesinde oynadığı iki sene sonunda önce belçika ligine ve oradan da ispanya ligine geçiş yapıyor. Ancak bu dönemdeki rakamları NBA’e girebilecek bir oyuncunun istatistiklerine yaklaşamıyor bile. En azından profesyonel kariyerinin bu ilk çeyreğinde çalışmalarının karşılığı henüz hayallerini gerçekleştirmesine yetecek seviyede değil. Yirmi iki yaşında NBA Draftına katılıyor ve doğal olarak hiçbir takım tarafından seçilmiyor. Kendi adına üzgün ve yorgun geçen bu dönem asla ama asla, içindeki o pervasız ve savaşçı çocuğu yok edemiyor. Sonuçta ne olursa olsun hiçbir stres, çocukluğunda yaşamış olduğu stresin yanından bile geçemezdi. Mentalitesi de hep bu şekilde ilerliyor. Hayatı boyunca zamanın kısıtlı yapısını kabullenmiş biri olarak zor durumlar altında mücadele etmeyi hep başarıyor. 2.06’ya ulaşan boyu ve yüzde 40’a yakın üçlük yüzdesiyle sonraki senelerde kendisinden beklenen çıkışı en sonunda yapıyor. Avrupa şampiyonalarında Bosna Herseği takımın en değerli oyuncularından biri olarak temsil ediyor. Ricky Rubio, Marc Gasol, Tiago Splitter gibi gelecek NBA efsanelerinin yer aldığı İspanya liginde Baskonia’yla beraber iki kere şampiyon oluyor. Ve en sonunda senelerdir beklediği o kontratı 27 yaşında imzalıyor. Çocukluğundan beri kurduğu hayalleri, altı sene sürecek bir NBA kariyeriyle gerçeğe kavuşuyor. Ancak NBA’e girse bile bahtsız talihi onu yalnız bırakmıyor. Süreleri artmaya başladığı ve ilk takımı Brookly’ne neredeyse tamamen adapte olmaya başladığı vakit, akciğer pıhtısı olduğu ortaya çıkıyor. Damar tıkanıklığına da yol açan bu durum, hem basket oynamasını hem de yüksek tempoda nefes almasını zorlaştırıyor, öyle ki kendini zorladığı idmanlarda saha içinde bayılmaya kadar giden görüntüler ortaya çıkabiliyor. Bir senelik aranın ardından kararlı ve hırslı mizacının da yardımıyla iyileşmiş bir şekilde sahalara dönüyor. Kontratı bulunmayan NBA macerası sahalara Phoenix Suns’la dönmesiyle devam ediyor. Bu savaştan da galip ayrılarak bir kez daha talihine karşı girdiği savaşı kazanmış oluyor. NBA kariyerine fazlasıyla geç başlamış biri için hiç de fena sayılmayacak bir rotayla 33 yaşında Milwaukee Bucks’ta emekliliğini açıklıyor. Bu dönemde basketbolu bırakarak Bosna Hersek Basketbol Federasyonun’da ülkesi için çalışmaya başlıyor ve bu görevinden de 35 yaşında ayrılarak bir ülke takımı olan KK Turbina’yla tekrardan baskete dönüyor. 38 yaşında ise tekrardan emekliliğini açıklıyor ve basketbolun gelişimi için kendini ülkesine adamaya devam ediyor.
Mirza Teletovic, kendi zamanına göre yaşamış koca yürekli o çocuğun ilham verici hikayesini simgeliyor. Zamanın hepimiz için eş zamanlı akıyor gibi gözüken konseptine karşı, herkes için ne kadar göreceli bir kavram olabileceğini bizlere gösteriyor. Herkesin kendi zamanı olduğunun ve yaşadığımız sürece hiçbir şey için geç ya da erken olmadığının canlı kanıtı olarak karşımızda duruyor. Şehrine bombalar atılır ve komşularının evleri yağmalanırken, hayallerinin peşinde koşmak için çok küçüktü. Çoğu insan için basketbolun zamanı değildi. Ailesiyle evinde oturup, savaş bittikten sonra bu idmanlara başlamalıydı belki de. Ama akan zamanın ve ölümün farkına varması kendi hayalleri için zamanla birlikte hareket etmesini sağlıyor. Zamana karşı gelmeden kendi isteklerini gerçekleştirebilmek ve kendi zamanının gelmesini sağlayabilmek için sürekli çalışıyor. Sonuç olarak da; 19 yaşında draft edilen oyuncuların olduğu NBA’e 27 yaşında bir çaylak olarak girmeyi başarıyor. Çoğu insan için NBA’e girdiği yaş geç kalınmış bir zamanı temsil ediyor. Fakat Mirza’nın saati onun zamanının geldiğini gösteriyor. NBA kariyeri başarılarla dolu geçmese de gittiği takımlarda değerli bir rotasyon parçası olmayı başarıyor, hayallerini gerçekleştiriyor. Hepimizin bu hayatta hayallerimiz ve hedeflerimiz için ter dökerken kendimizi başkalarıyla karşılaştırmadan kendi zamanımıza odaklanmamız gerektiğinin göstergesi olmayı başarıyor Teletovic. Ve umarım hepimiz kendi zamanımızı onun kadar sabırlı bir şekilde bekleyebilir ve onun gibi doğru kullanabiliriz…
15 dk.