Not: Dizi Haunting of the Hill House adlı dizi ve/veya kitaba ait spoiler içeriyor.
Beni tanıyan herkes korku filmlerini, kitaplarını, oyunlarını veya dizilerini sevmediğimi ve izleyemediğimi çok iyi bilir. Kolay
korkan ve izlediğim şeylerden çok etkilenen birisi olarak neden 2018 yılında Tepedeki Ev isimli Netflix dizisini izlediğimi hala
bilmiyorum ama iyi ki de izlemişim çünkü en sevdiğim diziler arasında yerini aldı. Bu diziyi kime önerdiysem korkunç bulmadı
(benim günlerce rüyalarıma girmesine rağmen) ama zaten bu yazıyı yazma amacım dizinin geriliminden bahsetmek değil daha çok
karakterlerin arkasında yatan psikolojik bir teoriyi anlatmak. Elisabeth Kübler-Ross, İsviçreli bir psikiyatrist, insanların
kayıplarla nasıl başa çıktığını açıklamak için yasın beş aşamasını tanımlamıştır: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme.
Bu yazımda bu beş evreyi ve Netflix dizisi olan Tepedeki Ev (orijinal adıyla Haunting of the Hill House) karakterlerinin nasıl bu
teoriyi sembolize ediyor olabileceğinden bahsedeceğim.
İnkâr-Steven
İnkar yaşanan kaybı kabullenememe durumudur. Dizi ilk bölümde ailenin en büyük çocuğu olan Steven Crain ile başlıyor. Steven,
ailesindeki diğer üyelerin aksine bu evde yaşarken para normal hiçbir olay yaşamadığını iddia ediyor ve bu tarz olaylara
inanmadığını sıkça dile getiriyor. İnanmamasına rağmen kendisinin günümüzde para normal olayları anlatan bir yazar olduğunu
görüyoruz ve en çok satan kitabının “Tepedeki Ev” hakkında olması diğer kardeşlerle arasına mesafe girmesine sebep oluyor.
Steven kardeşlerinin başına gelen olayları hem çocukluk zamanlarında hem de yetişkin yani günümüz zamanlarında inkâr ettiğini
rahatlıkla görebiliyoruz. Kendisi sürekli yaşadığı “garip” anlara bahaneler üretiyor. Doğaüstü (supernatural) bir şey olmadığını
doğa öncesi (pre-natural) şeyler olduğunu ve bunların henüz kanıtlanmamasına rağmen mantıklı açıklamaları olduğunu söylüyor.
Steven ailesinin başına gelen olaylara psikolojik hastalık diyor ve hatta genetik olduğunu düşündüğü için çocuk sahibi
olmayacağını belirtiyor.
Öfke-Shirley
Kişi inkâr etmeye devam edemeyeceğini fark ettiğinde öfke evresine geçer. Öfke genelde kaybedilen kişiye ya da kişinin kendisine
yönelik olur. Dizide Shirley çocukluğunda yaşadığı bazı olaylar yüzünden ailesini, kardeşlerini hatta çevresindeki herkesi kontrol
etmeye çalışıyor. Bu nedenle kendisi cenaze evi yönetiyor ve ölenleri cenaze için “düzeltiyor”.
İkinci bölümde Shirley’nin abisi Steven’a olan öfkesi ile başlıyor. Nell’in ölüm haberinden sonra abisine “ben sana Nell için
endişelendiğimi söylemiştim” diye bağırmaya başlıyor. Günümüzdeki sahnelerde ve geçmişe dönük anılarda hep bir şeye kızgın
olduğunu görüyoruz. Bunlara örnek olarak çocukken ölen kedisine, uyuşturucu bağımlısı kardeşine (Luke), en büyük olmasına rağmen
Nell’i koruyamayan abisine ve olup bitenleri saklayan babasına olan öfkesini verebiliriz. Ancak öfkesinin en büyük kaynağının
kendisi olduğunu fark etmek çok da zor değil. Olayları kontrol edemeyişinden kaynaklı bir öfke.
Pazarlık-Theo (Theodora)
Yasın pazarlık evresinde kişi kendi ya da daha kuvvetli bir güç (Tanrı veya herhangi bir inanç) ile pazarlık yapar, yaşanan kaybı
geri alabilme amacıyla. Theo, bana sorarsanız dizinin en ilgi çekici karakterlerinden biri. Diğer kardeşlerden farkı bir nevi
“güçleri” olması. Theo dokunduğu insan ve nesnelerden bazı duyguları hissedebiliyor. Hatta duyguların ötesinde bazı görüntüler ve
olayları anlayabiliyor. Hissetmekten korktuğu şeyler için eldivenle dolaşıyor.
Theo’yu kendiyle (özellikle bu hisleriyle) bir pazarlık içinde buluyoruz. Kendisinin günümüz zamanlarında başarılı bir çocuk
psikoloğu olduğunu görüyoruz. Theo bu hisleriyle etrafındaki olaylara mantıklı açıklamalar bulabiliyor. Örnek olarak bir tane
danışanı ona “bay gülen surat” adlı yaratıktan bahsediyor ve bu hisleriyle Theo o yaratığın kendisine istismarda bulunan babası
olduğunu öğreniyor. Ancak Nellie’nin ölü bedenine dokununca hiçbir şey hissetmiyor. Onu öldürenin açıklanabilir bir olay
olmadığını fark ediyor.
Depresyon-Luke
Depresyon evresinde kişi kaybettiği kişinin geri gelmeyeceği konusunda bir şey yapamayacağını fark ederek beraberinde gelen
çaresizlik duygularını hissetmeye başlar. Luke, Nell’in ikizi ve ailenin en küçük kardeşi. Luke o evdeki paranormal olayları net
bir şekilde görebilen tek kişi ve hayatı boyunca Nell dışında kimse ona bu gördükleri için inanmadı. Küçükken gördüğü hayaletler
ve hissettikleri onu uyuşturucu kullanmaya itti ve günümüz zamanlarında rehabilitasyon merkezinde olduğunu görüyoruz.
Luke ve Nell arasında özel bir bağ var ve birbirlerinin hissettiklerini hissedebiliyorlar. Hatta Nell hayatını kaybettiği saniye
Luke boynunda inanılmaz kötü bir ağrı ile uyandı. Luke dizide rehabilitasyondaki 90. gününde en yakın arkadaşının kaçması ve ona
yardım edememesi yüzünden kendini kaybediyor (Nell’in öldüğü gece). Küçükken gördüğü canavarı görüyor, bir yandan hala boynu
ağarırken bir yandan da üşümeye başlıyor. Dizide sürekli “yardım edemedim” dediğini görüyoruz ve bu Luke’un çaresiz hissetmesine
neden oluyor.
Kabullenme-Nell (Eleanor)
Yas tutmanın beşince ve son evresinde kabullenme yer alıyor. Bu evrede kişi eski yaşamına geri dönmeye karar verir. Nell’i
anlatabiliyor olmasının en büyük sebebi kendisinin yıllar sonra o eve geri dönmesiydi. Nell küçüklüğünden beri eğri boyunlu bir
kadın silueti görerek uyku felcinden şikayetçiydi. Hatta bunun için uzmana gittiğinde kocasıyla tanışmıştı ve kocası sayesinde iki
yıl boyunca hiç görmemişti o kadını. Kocasının ölümü üzerine kadını tekrar görmeye başlayınca psikoloğu evle yüzleşmesi
gerektiğini söylüyor ve bu da onun o eve gitmesine sebep oluyor. Yalnız gittiğinde gerçeklik algısını kaybedip yıllar öncesine
dönüyor yetişkin bedeniyle ve annesini, kocasını ve tüm kardeşlerini yanında görüyor. Ancak beşinci bölümün sonunda Nell o kadının
başından beri kendisi olduğunu anlıyor. Bütün uykusuz kaldığı günlerin ve korkularının nedeninin kendisi olduğunu fark ediyor.
Nell hayattayken tüm kardeşlerine destek olup onları sevdiğini söylerdi. Ancak öldükten sonra bile evin onu ele geçirmesine izin
vermeden önce kardeşlerinin tüm hatalarını affettiğini söylüyor. “Ben sizi tamamen sevdim ve siz de beni aynı şekilde sevdiniz, bu
kadar" demesi bence kendisinin ölmesine rağmen durumu kabullendiği anlamına geliyor.
Diziyi yasın evrelerini göz önünde bulundurularak tekrar izlemenizi tavsiye ederim. Çünkü ben tekrar izlerken fark ettim ki tüm
kardeşlerin kendine özel hayaletleri var ama en korktukları hayaletler aslında kendileri. Yas tutmak kişiye özel bir durumdur
ve herkeste farklı süre ve şekillerde olabilir. Dizinin sonuna doğru tüm kardeşlerin kabullenme aşamasına vardığını ve
yaşadıkları para normal olayları geride bıraktığını görüyoruz. Gündelik hayatımızda da bu aşamaları anlamak hem atlatmak açsından
hem de yas tutan yakınlarımıza karşı daha duyarlı olmamıza yardımcı olabilir.